İSLAM
  İslam Tarihi
 

İlk Müslüman Olanlar

 
İlk Müslüman Olanlar Hz. Muhammed aleyhisselam ilk Vahiyin gelip bir müddet kesilmesi ve sonra (Kalk insanları inzar (irşad) et. Azap ile korkut) şeklindeki emri ilahinin gelmesi üzerine insanları iman etmeye davete başlayınca ilk iman eden Hz. Hatice oldu. Cebrail alayhisselam ilk vahyi getirdiği sıralarda Peygamberimize abdestin nasıl alınacağını öğretti. Bundan sonra da onunla birlikte iki rekat namaz kıldı. Hz. Muhammed aleyhisselam Cebrail aleyhisselamdan öğrendiği gibi abdest almayı ve kıldıkları iki rekat namazı Hz. Haticeye öğretti. Ona imam olup bu iki rekat namazı kıldırdı. Bu sırada henüz beş vakit namaz emredilmemişti. Sadece sabah ve ikindi de iki vakit namaz kılınıyordu. Onları bu şekilde namaz kılarken gören Hz. Ali de müslüman oldu. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam insanları İslama davet işine başladığında gayet ihtiyatlı davranıp önce yakınlarını ve samimi dostlarını davet etti. Hz. Hatice'den sonra Hz. Ali'den sonra azatlı kölesi Zeyd bin Harise, eski dostu ve yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin Ebi Vakkas, Zübeyr bin Avvam, Talha bin Ubeydullah ilk müslüman olanlardır. Hz. Hatice'den müslüman olan bu sekiz kişiye (Sabıkün-i İslam) yani İlk Müslümanlar denir.




Beni Ahmer Devleti (1232-1492)

 
Beni Ahmer Devleti (1232-1492) Endülüs Emevi Devleti'nin yıkılmasından sonra kurulan devletler içinde en uzun süre yaşayan Beni Ahmer Devleti oldu. Bu devletin başkenti Gırnata'ydı. Beni Ahmer Devleti döneminde kültür ve uygarlık alanında büyük gelişmeler oldu.Beni Ahmer Devleti 250 yıldan fazla yaşadı. 16. yüzyılın sonlarında Katilya Kraliçesi İsabella ile Aragonya Kralı Ferdinand'ın evlenmesi ile İspanya birliği kurulmuştu.Bu olay Beni Ahmer Devleti'ni güç durumde bıraktı.1492'de Gırnata'nın İspanya kralına teslim olmasıyla Beni Ahmer Devleti sona erdi. Böylece İspanya'daki yaklaşık sekiz yüz yıllık İslam egemenliği sona erdi. İspanyollar, Müslümanlara çok kötü davrandılar. İslam kültür ve uygarlığın en gözde yerlerinden biri olan Endülüsü, harebe dueuma getirdiler. İslam uygarlığının görkemli eserleri tahrip edildi.İspanya'da kalan son Müslümanları ve Yahudileri Oruç Reis ve Kardeşi Hızır Reis (Barbaros), gemilerle Kuzey Afrika'ya taşıdılar. Öte yandan Osmanlılar, İspanya'dan çıkarılan Müslümanları ve Yahudileri ülkeye kabul ettiler


 

Hz.Muhammed (s.a.s.)'in Taif Yolculuğu

 
Hz.Muhammed (s.a.s.)'in Taif Yolculuğu Ebu Talip'le Hz. Hatice'nin vefatından sonra müşrikler sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın pek çok mücizeler gördükleri halde inadlarından iman etmiyorlardı. Onların gittikç şiddetlenen bu zulüm ve işkencelerine ve eziyeti artırmaları üzerine Peygamberimiz Taif halkını İslam'a davet etmek için ilk müslümanlardan Zeyd İbni Harise'yi yanına alarak Taif'e gitti. Taifliler İslam'ı kabul etmadikleri gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın oradan çıkıp gitmesini istediler. Bununla da kalmayıp Sevgili Peygamberimizi taşa tuttular. Zeyd İbni Harise ise vücudunu Peygamberimize siper ederek atılan taşlardan korumaya çalışıyordu. Zeyd İbni Harise Sevgili Peygamberimizin etrafında dört dönüyor. Taşların Peygamberimize değmemesi için çırpınıyordu. Peygamberimizin mübarek vücuduna bir zarar gelmesin diye kendisine gelen taşlara aldırmıyordu. Hz. Zeyd Sevgili Peygamberini korumak için varını yoğunu harcıyor taş atan zalimlere karşı avazı çıktığı kadar yapmayın vurmayın! O alemlerin Efendisidir 'Resülullah'tır diyordu. Zeyd İbni Hariseyi (r.anh.) aşarak Peygamberimize gelen Taşlar Resülulah efendimizin mübarak ayaklarını kan içinde bırakmıştı.Yol kenarında bir bağa sığınan Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam burada biraz dinlendikten sonra üzüntü içinde Mekke'ye döndü. Peygamberimiz hayatının en büyük eziyeti ile bu yolculuk sırasında karşılaşmıştır. Ama bu olanlardan ümitsizliğe düşmedi. Asla yılmadı. Vazifesine devam etti





Peygamberimizin Ebu Talib'in Yanında Kalışı

 
Peygamberimizin Ebu Talib'in Yanında Kalışı Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam annesinin ölümünden sonra altı yaşından sekiz yaşına kadar dedsi Abdülmuttalib'in yanında kaldı. 8 yaşına geldiğinde bu zatta ölmüştü.Ölürken biricik sevgili torununu yani Hz. Muhammed aleyhisselamı oğullarından Ebu Talib'e bırakıyor, bu çocukla ilgilenmesini sıkı sıkı tenbih ediyordu.Ebu Talip, Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın babası ile ana baba bir kardeşti. Yoksul fakat itibarlı bir kişiydi.Kureyş arasında hatırı sayılırdı. Peygamberimiz amcasının evinde çok sevildi, öyle ki yiyimde giyimde her şeyde Ebu Talib'in karısı Fatma Hatun O'na öz çocuklarından farklı davranmıyordu. Aile fertleri bütünüyle O'nu bağırlarına basmıştı. Peygamberimiz de ev işi olsun kır işi olsun elinden gelen her işi yapmaya çalışıyordu.Hatta amcasının keçilerini dahi kırlarda otlatıyordu. 8 yaşından 13 yaşına kadar çocukluk çağını bu yuvada geçirdi.




54 Farz

 
54 FARZ 1- Allahü Teala'yı bir bilip daima O'nu zikretmek. 2- Helalinden giyinmek. 3- Abdest almak. 4- Beş vakit namaz kılmak. 5- Cünüplükten yıkanmak. 6- Rızık için Allah'a güvenmek. 7- Helalinden yemek ve içmek. 8- Kanaat etmek. 9- Allah'a güvenmek. 10- Cenapı Hakk'ın hükmüne razı olmak. 11- Nimete karşı şükretmek. 12- Belaya karşı sabretmek. 13- Günahlara karşı tevbe etmek. 14- İhlas üzere ibated etmek. 15- Şeytanı düşman bilmek. 16- Her şeyde Kur'an'ı destur edinmek. 17- Ölüme hazırlanmak. 18- Her işi Allah için yapmak. 19- İyiliği emredip kötülükten men etmek. 20- Gıybet etmemek. 21- Anneye babaya iyilik etmek. 22- Akrabaları ziyaret etmek. 23- Emanete hıyanet etmemek. 24- Edep çerçevesi içinde olmayan şakayı terketmek. 25- Allah ve Resulüne itaat etmek. 26- Günahtan sakınıp ibated etmek. 27- Allah Teala'dan korkmak. 28- Kainata ibret nazarıyla bakmak. 29- Düşünmek ve tedbirli olmak. 30- Dili kötü sözlerden korumak. 31- Kötü işlerden sakınmak. 32- Kimseyle alay etmemek. 33- Herhalde dosdoğru olmak. 34- Dünyaya meyli terketmek. 35- Büyü yapmamak. 36- Terazi ve tartılarda hıyanet etmemek. 37- Hakk'ın gazabından emin olmak. 38- Bir günlük nafakası olmayana sadaka vermek. 39- Hakk'ın rahmetinden ümit kesmemek. 40- Nefsi emmareye tabi olmamak. 41- Hakk'tan gelenin devlet olduğunu şükretmek. 42- Helalinden yetecek kadar rızık talep etmek. 43- Zekat vermek. 44- Aybaşı halinde bulunan eşiyle cinsel ilişkide bulunmamak. 45- Bütün masiyetlerden kalbi temiz tutmak. 46- Yetim malı yememek. 47- Kibirlenmememek. 48- Livatadan hazer etmek. 49- Beş vakit namazı devamlı kılmak. 50- Zulümle halkın malını yememek. 51- Allah'a şirk koşmamak. 52- Zinadan sakınmak. 53- yalan yere yemin etmek. 54- Verileni başa kakmamak.




Hz. Muhammed (a.s.) Süt Annesinin Yanında Kalışı

 
Hz. Muhammed (a.s.) Süt Annesinin Yanında Kalışı Başlıca şu sebeblerden dolayı Mekke'liler yeni oğan çocuklarını süt annelerine veriyorlardı: A. Mekke'nin havası yeni doğan çocuklara ağır ve sıkıcı geliyordu. B. Çocukların kırsal alanlarda sağlıklı olarak yetiştirilmeleri düşünülürdü. C. Küçük yaştan itibaren sağlam bir dil öğrenmeleri amaçlanırdı. Süt anneleri de zaman zaman şehre inerek yeni doğmuş çocukların aileleriyle pazarlık yaparlar ve ücret karşılığında emzirmek üzere anaşarak çocukları alıp götürürlerdi.O hafta Sa'd Kabilesinden Halime Hatun da emzirecek bir çocuk alıp götürmek üzere Mekke'ye gelmişti.Halime'nin ailesi yoksuldu.Ne var ki onun hissesine babası ölmüş bir yetim olan Hz. Muhammed aleyhisselam düşmüştü.Önce almak istememişse de içinden gelen bir sese uyarak öksüzü bağrına basıp götürdü.Daha o gece Halime'nin sütsüz devesi süt vermiş ve kocası Haris ile zevcesi Halime kana kana içmişlerdi.Ve en arkada oldukları halde Halime'nin cılız merkebi öteki bütün kadınların merkeplerini geride bırakmış, herkes buna hayret etmişti. Hz. Muhammmed aleyhisselam bir süt çocuğu olarak gittiği Halime Hatun'un evine bolluk, bereket getirdi.Koyunlar bol bol süt veriyor; bağlar, bahçeler, tarlalar daha önce görülmeyen bollukta ürün veriyordu.Peygamberimiz de akranı olan çocuklardan farklıydı.O, henüz sekiz aylıkken konuşmaya başlamış, dokuz aylık olunca tamamen düzgün konuşmayı öğrenmişti.İki yaşına bastığında çok gösterişli bir çocuk olmuştu.Peygamberimiz, beş yaşına kadar yani dört sene süt annesininyanında kalmış, sonra Mekke'ye getirilerek öz annesine teslim edilmişti.Hz. Muhammed (s.a.v) hayatı boyunca süt annesine saygı göstermiş olup karşılaştıklarında "Anneciğim! anneciğim!" diyerek daima ona olan hürmetini ifade etmişti.




Hayber'in Fethi

 
Hayber'in Fethi (M.628) Hayber Medine-Suriye yolu üzerinde Yahudilerin oturduğu bir yerdi. Burada 7 kale vardı. Öteden beri müslümanlık aleyhine bir fitne ocağı haline gelmişti. Halen de Medine'yi istila planlarıyla uğraşıyordu. Hatta Kinane ve Gatafan kabilelerini kiralayarak Medine otlaklarına saldırı düzenliyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam bunlara elçi göndererk anlaşma teklif etti. Yahudiler Peygamber efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın teklifini kabul etmediler. Müslümanlara hücüm etmek için Gatafan arapları ile anlaştılar. Onlar saldırıraya geçmeden, müslümanlar daha önce davranarak 1600 kişilik ordu ile yola çıktılar. Üç günde Hayber'e vardılar. Yahudiler müslümanları görünce kalelerine kapandılar. Önce Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam anlaşma teklif etti. Fakat Yahudiler teklifi reddettiler. Bunun üzerine savaş başladı. 10 gün devam eden şiddetli çarpışma sonunda kaleler birer birer alındı. Savaşta müslümanlardan 10 kişi şehit oldu. Yahudilerden 93 kişi öldürüldü. Hz. Ali (r.anh) bu savaşta çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Ünlü Yahudi savaşçısı kale komutanı Merhab'ı teke tek vuruşmada öldürmüştü.





Huneyn ve Evtas Savaşı

 
Huneyn ve Evtas Savaşı (M.630) Huneyn Mekke ile Taif arasında bir vadidir. Meşhur Zülmecaz Panayırı bu vadinin kenarında kurulurdu. Mekke teslim olurken bu civarda yaşıyan Hevazin Kabilesi mensupları heyacanlı şairleri Malik b. Avf'ın kumandası altında müslümanlar aleyhine toplanıyorlardı. Beni Sakif te katılıyordu. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam durumu öğrenir öğrenmez. 12.000 kişilik ordusuyla harekete geçti. Bazı müslümanlar kuvvetlerine güvenip gururlanmışlardı. Bir an için Hak Teala'nın yardımını unutmak gafletini göstermişlerdi. Aniden vadinin iki yamacından düşman okçuları yağmur gibi ok yağdırınca İslam ordusu bozguna uğradı. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam çevresinde sekiz on kadar kişi kalmıştı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam " Ben Allah'ın Rasülüyüm!" diyor ve amcası Abbas vasıtasiyle müslümanları toparlamaya çalışıyordu. Nitekim toparlanan müslümanlar planlı bir hamle ile düşmanı bozguna uğratıp mağlub etti. Pek çok ganimetle esir aldılar.





Peygamber Mektebi ve Ashab-ı Suffa

 
Peygamber Mektebi ve Ashab-ı Suffa Mescid-i Nebevi'nin bir tarafında üstü kapalı olarak yapılan yere "Suffa", burada barınanlara da "Ashab-ı Suffa" denilmiştir. Burada, barınacak evi olmayan fakirlar ve kimsesizler kalırdı. bu kişiler iş buldukları zaman çalışır, geçimlerini sağlarlardı. İş bulamayınca da Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam ve Ashabın zenginleri tarafından ihtiyaçları karşılanırdı. Bu gruptan evlenenler ayrı bir eve taşınır, yeni bir yuva kurardı. Burada bulunanlar, her zaman Peygamberimiz Hz. muhammed aleyhisselam'la birlikte olur. O'nun ilminden faydalanırlardı. Günlerini ibadet ve ilim öğrenmekle geçirirlerdi. İslam'da ilk eğitim ve öğretim kurumu Suffa okulu, ders gören Ashabın öğretmeni de Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir Peygamberimizden en çok hadis rivayet eden Ebu Hureyre bu okuldan yetişmitir. Suffa okulundan yetişenler içinde: İslam dinini, Kur'an-ı Kerim'i ve hadisi şerifleri çok iyi kavrayan, açıklayan büyük alimler bulunmakta idi. Başka şerifleri çok iyi kavrayan, açıklayan büyük alimler bulunmakta idi. Başka yerlere İslamiyeti anlatmak için görevlendirilenler bunlardan seçilirdi. Bu sebeple, Suffa adını taşıyan bu yer, İslam tarihinde ilk defa kurulan okuldur. Bu okuldan yetişenler İslamiyetin yayılmasında ve dinin öğretilmesinde önemli görevler yapmışlardır. kaynak: Temel Dini bilgiler.





Mescid-i Dırar'ın yıkılması

 
Mescid-i Dırar'ın yıkılması Münafıklar, Kuba Mescidinin cemaatini bölmek müslümanları parçalamak ve Ebu Amir adındaki İslam düşmanına yer hazırlamak amacıyla Medine yakınında bir mescid yaptılar. Ebu Amir Uhud ve Huneyn savaşlarına katılarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam'a karşı savaşmış bir sonuç alamayınca Şam'a kaçmıştı. Oradan münafıklara şöyle haber göndermişti. "Elinizden geldiği kadar silahlanın bana bir mabet yabın ben Bizans İmparatoruna gidiyorum, büyük bir ordu ile gelip Hz. Muhammed'i ve eshabını Medine'den sürüp çıkaracağım. Bu adamın teşviki ile münafıklar Mescid-i Dırar'ı yapmışlardı. Münafıklar, ihtiyarlık ve hastalık gibi sebeplerle Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam'ın Mescidine gidemediklerini ileri sürerek burada toplanmak istiyorlardı. Dış görünüşü Cami olan bu bina aslında müslümanları parçalamak için yapılan bir fesat yuvası idi. Münafıklar Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam davet ederek yaptıkları mescidi açmasını istediler. Allah Teala Cebrail'i göndererek mescidin müslümanları parçalamak için kötü amaçla yapıldığını bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam Tebük seferinden dönüşte bu mescidi yıktırıp yaktırdı. Böylece münafıklar kötü amellerine ulaşamadılar. Ebu Amir'de Şam'da perişan bir halde öldü.





Habeşistan'a Yapılan ilk Hicret

 
 
 
Habeşistan'a Yapılan ilk Hicret
Müşriklerin Müslümanlara yaptıkları eziyet her geçen gün artıyordu. Müslümanlar ibadetlerini serbestçe yapamıyor, açıktan Kur'an okuyamıyorlardı. Bu sebeple Hz. Muhammed aleyhisselam müslümanların daha emin bir yer olan Habeşistan'a hicret (göç) etmelerineizin verdi. Onbir erkek ve dört kadından oluşan ilk kafile, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Peygamberliğinin beşinci yılında Mekke'den gizlice çıkarak Kızıldeniz yoluyla Habeşistan'a gitti. İçlerinde Hz. Osman (r.anh) ve eşi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın kızı Rukiye de vardı. Orada çok iyi karşılanan müslümanlar, güvenli ve huzurlu bir hayata kavuştular. İlk giden kafilenin iyi karşlandığını duyan müslümanlardan 80 kişilik ikinci bir grup daha bir yıl sonra oraya hicret ettiler. Bunların başında Hz. Ali (r.anh) kardeşi Hz. Cafer-i Tayyar bulunuyordu





Receb Ayının Fazileti

 
Receb Ayının Fazileti
Kameri ayların yedincisi. İslam dininde mübarak üç aylardan birincisi. Müslümanlar arasında "mübarek üç aylar" olarak bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları, İslam dininin kıymet verdiği aylardır. Allahü Teala, kullarına çok acıdığı için bazı gecelere, gün ve aylara kıymet vermiş bu gece, gün ve aylardaki dua, tövbe, namaz ve oruç gibi ibadetleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tövbe etmeleri için böyle gece, gün ve ayları sebep kılmıştır. Receb, içinde iki mübarek gecenin de bulunduğu bir aydır. Receb-i şerifin ilk Cuma gecesine "Regaib Gecesi" denir. Çünkü Allahü Teala, bu gecede mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. O gece yapılan dua reddolmaz. Namaz, oruç, sadaka gibi ibatedler, kat kat sevap verilir. O geceye hürmet edenleri affeyler. Receb ayının 27. gecesi de "Mirac Gecesidir." Mirac "Merdiven" demektir. Resüllah'ın göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü ve Allahü Teala ile konuştuğu gecedir. Receb ayı, Adem aleyhisselamdan beri kıymetliydi. Bu ayda muharabe etmek günahtı. Her ümmet, bu aya saygı gösterirdi. Receb demek "müreccep, muazzam, muhterem, kıymetli" demektir. Allahü Teala Tevbe süresi 36. ayetinde mealen: "Ayların sayısı Allah'ın yanında gökleri ve yeri yarattığı günkü kitabında olduğu gibi on ikidir. Bunlardan dördü haramdır."(yani muhteremdir) İslamın ilk yıllarında harp yapmanın haram. yasak edildiği dört aydan biri de Receb ayı idi. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam'dan evvel, cahiliye zamanında da Receb ayına çok fazla tazim eder saygı gösterirlerdi. Resüllah sallallahü aleyhi ve sellem: "Uyanınız ve biliniz ki Receb ayı haram aylardandır. Allahü Teala bu ayda Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi. Nuh aleyhisselam gemide oruç tuttu ve yanında olanların tutmasını emretti. Allahü Teala onları kurtardı. boğulmaktan korudu. Ve Allahü Teala yeryüzünü tufan sebebiyle küfür ve taşkınlıklardan temizledi." buyurdu. bir Hadis-i şerifte: "Receb, Allahü Tealanın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, benim ümmetimin ayıdır." buyurdu. Receb ayının üstünlüğünü bildiren birHadis-i şerifte: "Receb-i şerif öyle büyük bir aydır ki, bir kimse bu ayda bir gün oruç tutsa, Allahü Teala ona bin yıl oruç tutmuş kadar sevap yazar. İki gün oruç tutsa, iki bin yıl oruç tutmuş kadar sevap yazar. Yedi gün oruç tutsa, Cehennem kapıları ona kapanır. Sekiz gün oruç tutsa, Cennetin sekiz kapısı ona açılır. hangisinden isterse Cennete girer. On beş gün tutsa günahları sevaba döner. Semadan bir ses: "Allahü Teala senin geçmişte olan günahını affetti, bağışladı. Bundan sonraki ömrün için amelini (yani, ibadet ve işlerini) iyi yap!" der. Bunlardan çok tutarsa, Allahü Teala da onun sevap ve karşılığını arttırır." buyurdu. Diğer bir Hadis-i şeriflerde buyruldu ki: "Bir kimse Allahü Tealanın ayı olan Receb ayında, bir mümin kardeşinin gam ve üzüntüden kurtarsa, Allahü Teala ona, Firdevs'te (Cennette) gözünün görebildiği kadar büyük bir köşk ihsan eder. Uyanınız, kendinize geliniz ve Recep ayına hürmet ve ikram ediniz ki, Allahü Teala da size bin türlü karemetle ikram ve ihsan etsin." Cennet'te bir nehir vardır. Ona Receb denir. Sütten beyaz, baldan tatlıdır. Recep ayında bir gün oruç tutana Allahü Teala kıyamet günü o nehirden su verir. Cennette bir köşk vardır. Ona ancak Recep ayını oruç tutmakla geçirenler girer. Bir kimse Receb ayında bir gün oruç tutsa, o kimse sanki bin yıl oruç tutmuş, bin köle azad etmiş gibi sevaba kavuşur. Ve bir kimse Receb-i şerifte az bir şey sadaka verse, bin altın sadaka vermiş gibi sevap alır. Bedenindeki her kılı için bin sevap yazılır. Derecesi bin kat yükselir. Bin günahı yok olur. Hergünkü orucu ve verdiği her sadakası için bin hac ve ömre sevabı yazılır. Cennette ona bin ev, bin köşk ve bin hücre yapılır. Her hücrede bin bölüm ve her bölümde çok güzel huriler bulunur. Bir kimse Recebin ilk günü oruç tutsa, Allahü Teala bu orucunu, yetmiş yıllık günahına keffaret eder. On beş gün oruç tutsa, Allahü Teala kıyamet gününde onun hesabını kolay görür. Receb ayında otuz gün oruç tutana, Allahü Teala rıza ve beratı ve hücceti ihsan eder. Onu azabtan korur.
 
kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi





Hz. Hamza'nın şehid Edilmesi

 
Hz. Hamza'nın şehid Edilmesi 27 Mart 625 (11 Şevval, 3) tarihinde Uhud'da savaş başladı. Peygamber aeafendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam orduyu çok güzel düzenlemişti. Özellikle ordunun sol tarafındaki dağın vadisini beklemek üzere Abdullah b. Cübeyr kumandasında 50 kişilik okçu birliği bırakmış ve ne olursa olsun yerlerinden ayrılmamalarını tenbih etmişti. İyi bir planlama neticesinde İslam ordusu önce üstünlüğü ele aldı. Ancak savaşın tamamiyle kazanıldığını sanarak Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam sıkı tenbihine rağmen yerlerini terkeden okçulardan sonra arkadan gelen 200 kişilik düşman süvari birliği müslümanları arkadan vurunca durum değişti, Kaçışan düşman da geri döndü. Bir an için dünyalığa kapılan ve galip geldik diyerek ganimet toplamaya yönelen İslam askeri iki arada kaldılar. Allah'ın arslanı Hz. Hamza (r.anh) bu savaşta büyük yararlıklar gösteriyordu. Ne var ki Mekke'li Hind, sırf O'nun canına kıymak için Vahşi adlı köleyi hazırlamıştı. Şayet öldürürse Vahşi hür kalacaktı. Elinde mızrak Uhud meydanında adım adım Hz. Hamza'yı (r.anh) izlemeye başladı. Vahşi mızrağını attı. ve Allah'ın arslanı Hz. Hamza şehid etti





Hz. Muhammed ( s.a.s.) Miracı

 
 
 
Hz. Muhammed ( s.a.s.) Miracı
Mirac kuvvetli görüşe göre Medine'ye hicretten önceki bir bucuk yıl içinde Recep ayının 26'yı 27'e bağlayan gecesinde cereyan etmiş ve gerek Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ( s.a.s.) gerekse müslümanlar için büyük teselli kaynağı olmuştur. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Ka'be'nin yanındaki Hatim'de yatmış uyarla uyanık arasında iken veya Ümmihan Bint-i Ebi Talib'in evinde iken Cebrail (a.s) geldi, göğsünü yarıp zemzemle yıkadı, hikmetle doldurdu. Burak adlı biniğe bindirilip Cebrail ile Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksaya geldiler, orada bütün Peygamberlerle namaz kılındı. Sonra yüksek makamlara çıkılacak bir Mi'rac bir manevi merdiven kuruldu, gök katları açıldı: birinci katta Hz. Adem'le (a.s.), ikinci katta İsa ve Yahya (a.s.) ile üçüncü katta Hz. Yusuf (a.s.) ile, dördüncü katta Hz. İdris'le (a.s.), beşinci katta Hz. Harun'la (a.s.), altıncı katta Hz. Musa (a.s.) ile ve yedinci katta Hz. İbrahim (a.s.) ile görüştü. Sonra Sidre-i Münteha sahası açıldı ve Beyt-i Mamur gösterildi, sonra beş vakit Namaz farz kılındı. Cebrail (a.s.) Sidre'den öteye geçmedi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) oradan Kurb-i Zat'a Refref adlı özel bir binitle götürüldü. Ve Cenab-ı Hakk'a ok yayının iki ucu kadar hatta daha da fazla yakınlaştırıldı, nice sırlara eriştirildi. Vahye mazhar kılındı. Yüce Mevla ile mekandan münezzeh olarak konuşturuldu ve tekrar Refref ile Sidre'ye döndürüldü. Peygamberimiz orada Cebrail'i asıl şeklinde gördü. Mi'rac'tan döndükten sonra Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke'lilere gördüklerini anlattığında müşrikler her zaman olduğu gibi inkar ettiler. Hz. Ebu Bekir hemen Resüllullah Efendimizin mübarek adını işitince Eğer o söyledi ise doğrudur. Hz. Ebu Bekir (r.anh) hemen Peygamber Efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle " Ya Resülallah Mi'racınız mübarak olsun. Alahü tealaya sonzuz şükürler ederim Ya Resülallah senin her sözün doğrudur. İnandım Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) o gün Ebu Bekir'e " Sıddik" dedi





Hz. Muhammed'in (s.a.s.) Doğumu

 
 
Hz. Muhammed'in (s.a.s.) Doğumu
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 20 Nisan 571 yılında Rabiu'l-evvel ayının 12. pazartesi gecesi, sabaha karşı dünyaya gelmiştir. Annesi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) hamile iken kendisine " İnsanlığın en hayırlısına hamile olduğu" rüyasında söyleniyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) doğduğu gece " İran kisrasının sayayının burçlarının yıkılması, bin yıldır yanmakta olan ateşe tapanların tapınaklarındaki ateşin sönmesi, Semave deresinin taşması, Save gölünün kuruması. Ebe kadınlardan Abdurrahman bin Avf'ın annesi Şifa Hatun, "Ben o gece Amine'nin yanında yardımcı olarak bulunuyordum. Hz. Muhammed (s.a.s.) doğar doğmaz dua ve niyaz ettiğini işittim. Gaibden: " Yerhamüke Rabbüke" diye söylendi. Sonra bir nur çıkıp o kadar ışık verdiki, doğudan batıya kadar her yer göründü". Peygamberimizin Halası Safiye Hatun vardı. Safiye Hatun da şöyle anlatmıştır:" Hz. Muhammed (s.a.s.) doğduğu sırada her tarafı bir nur kapladı. Doğar doğmaz secde etti. mübarek başını kaldırıp açık bir dil ile:" Lailahe illallah, inni Resülullah" dedi. O' nu yıkamak istetiğimde: biz O'nu yıkanmış olarak gönderdik denildi. Göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü Secde halinde hafif sesle bir şeyler söylüyordu. Kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım. " Ümmeti, ümmeti! ( Ümmetim, Ümmetim) diyordu. Osman bin-Ebil-As'ın annesi Fatma Hatun " O gece ev nurla dolmuştu, yıldızlar üzerimize dökülecekmiş gibi sarkmıştı" diyor. Peygamberimizin babası Abdullah oğlunun doğumundan iki ay önce bir ticaret yolculuğundan dönerken Medine'de ölmüştü. Böylece Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) henüz doğmadan babasından yetim kalmıştı. Dedesi Abdülmuttalib " Göktekiler ve yerdekiler onu övsün" diye adını Muhammed koymuştu. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) doğduğu geceye Mevild Gecesi denir. Mevlid doğum zamanı demektir. Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Bazı alimler, Kadr gecesinden de kıymetli olduğunu bildirmişlerdir. Bu gecede sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a..s) doğduğu için sevinenler affolur.





Besmele

 
Besmele Bismillah "Allah'ın Adıyla" Her Hayrın başı olan Besmele, sık sık okuduğumuz "Bismillahirrahmanirrahimin kısatılmış halidir. Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinden olup: yapılacak hayırlı ve helal bir işin, Allah'ın adı anılarak, sırf Allah rızasını kazanmak niyetiyle yapılacağını söz ile teyit etmektedir. İslamiyet'ten önce insanlar, bir işe başlarken tapmış oldukları putların isimlerini anarlardı. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam ise bu yanlış adeti kaldırmış ve içerisinde besmelenin zikredildiği Neml suresinin 30. ayeti ininceye kadar 'Ey Allah'ım senin adınla meydana gelen 'Bismike Allahümme' ve 'Allah'ın adıyla' anlamına gelen 'Bismillah' sözlerini kullanmıştır. Kendisine daha ilk ayetlerde, "Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O'na yönel" emrine muhatap olan Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam abdest alıp namaz kılarken, Kur'an okurken, kurban keserken, mescide girerken, su içerken, kısacası her işe başlarken daima Allah'ın adını zikretmiştir. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur. "Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan adamlarına. "Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz der." Eğer o kimse eve girerken besmele çekmezse şeytan adamlarına, "Geceyi geçirecek bir yer buldunuz" der O şahıs yemek yerken besmele çekmezse şeytan adamlarına, "Hem barınacak hem de yiyecek yemek buldunuz der." (Müslim, Eşribe, 103) İnsan, niyetlendiği bir işe başlamadan önce besmele çekmekle, öncelikle Allah'ın rızasını talip olmuş, O'dan dünya ve ahiret saadeti dilemiş, yöneldiği işe güç yetirebilmek için de gerekli yardımı Yüce Allah'tan niyaz etmiş olur.





Helal ve Haram

 
Helal ve Haram
Hz. Muhammed (s.a.v.) "Helal talep etmek (kazanmak) her Müslümana Farzdır." buyurdular. Bazı İnsanların, tembellikten rehavete kapılarak "zaten helal kalmadı" demeleri cehalettendir. H. Muhammed (s.a.v.) "Helal açıktır, haram da açıktır ikisi arasında şüpheli bazı işler vardır." buyurmuştur. Allahü Teala da "Ey resüller! Safi (temiz) ve helal şeylerden yiyin veiyi amelde bulunun." buyurdu. (Mü'minün suresi, ayet 51) Hz. Muhammed (s.a.v.) buyurdular ki: "Kim kırk gün helal lokma yerse Allah onun kalbini nurlandırır, hikmet pınarlarını kalbinden diline akıtır." Diğer bir rivayette "Allah onu zahid kılar." Hz. Sa'd (r.anh) Resülullah Efendimiz'de (s.a.v.) duaları Allahü Teala katında kabul edilenlerden olmayı istedi. Resülullah (s.a.v.), "Yiyeceklerini temiz (helal kıl, duana icabet olunur." buyurdular. Hz. Muhammed (s.a.v.) buyurdular ki: "Betül'l-Makdis'in üzerinde Allahü Teala'nın bir meleği vardır. O her gece şöyle nida eder: haram lokma yiyen kimsenin sarfı (nafile ibadeti) de adli (farz ibadeti) de kabul olunmaz. "Bir kimse on dirheme bir elbise alsa parasının içinde bir dirhem haram olsa o elbise üzerinde olduğu müddetçe Allahü Teala kıldığı namazı kabul etmez." "İnsanın ateşte yanması, vücüdunda haramdan bir et parçası meydana gelmesinden evladır." "Bir kimse kazandığı malın nereden geldiğine ehemiyet göstermezse, Allahü Teala da onun cehenneme nereden gireceğine ehemiyet vermez." " İbadet on parçadır. Dokuzu helali talep etmektir." "Bir kimse günah yoldan kazandığı mal ile Sıla-i rahim eder, onunla tasadduk eder veya onu Allah yolunda harcarsa, Allahü Teala hiçbirini (kabul etmez ve) onların hepsini bir araya toplayarak cehenneme atar." İbn Abbas (r.anh) buyurdu ki "Allahü Teala, karnında haram lokma olan kimsenin namazını kabul etmez.






Hamd ve Elhamdülillah

 
Hamd ve Elhamdülillah
Hamd, övmek, razı olmak, hakkını ödemek ve teşekür etmek anlamına gelmektedir. "El-hamdü li'llah" cümlesi ise her türlü övgü Allah'a özgüdür, anlamını taşır. "El-hamdü li'llah": medh, zikir, şükür, nimeti ikrar, minnet ve dua cümlesidir. El-hamdü li'llah diyen insan, yaratan, yaşatan, bütün nimetleri var eden ve kemal sıfatıyla muttasıl (nitelikli) olan Allah'ı anmış, övmüş, nimetlerini ikrar etmiş, minnet duymuş, O'na dua ve şükretmiş olur. Öneminden dolayıdır ki Kur'an, besmeleden sonra el-hamdü li'llah cümlesi ile başlamakta ve değişik pek çok surede tekrarlanmaktadır. Yüce Allah, bu cümle ile hem her türlü övgünün kendisine ait olduğunu haber vermekte, hem de kullarından bu cümle ile kendisini övmelerini istemektedir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam: "El-hamdü li'llah dediğin zaman Allah'a şükretmiş olursun" (Taberi, 1/60), "Duanın en efdali Elhamdü lillah diye dua etmektir" denilmiştir. İman edip Salih amel işleyen cennet ashabının ahiretteki duaları da, "El-hamdü li'llahi Rabb'il-alemin" (Her türlü övgü, Alemlerin Rabb'ı Allah'a mahsustur) şeklindedir (Yunus suresi, 10). Allah'a hamd edebilmek, O'nun varlığına, birliğine Peygamber ve kitaplarına, Kur'an'da bildirdiklerine iman etmek, Salih ameller işlemek, Allah'ın, insanların ve diğer varlıkların haklarına riayet etmekle gerçekleşir.
"Hamd şükrün başıdır. Hamd etmeyen kul Allah'a şükretmiş olmaz." (Hadis-i Şerif, Feyzü'l-Kadir)






Bal Tefsiri

 
Bal Tefsiri
Hz. Ali Kerremellahü Vecheh bir gün gazadan evine geldiğinde, Hz. Ebubekir Sıddık (r.a.), Hz. Ömer (r.anh.), Hz. Osman (r.anh.) gelip Hz. Ali'ye "gazan mübarek olsun" demişler. Hz. Fatimetü'z-Zehra (r.anh.) onlara ikramen, kalaylı bir tas içinde bal getirmiş, balın üzerinde ince bir kıl görmüşler... Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.anh.) "dördümüz de birer açıklama yapalım" buyurmuş.
HZ. EBUBEKİR SIDDIK (R.ANH.)
"Namaz kılanın kalbi Nurludur bu kalaylı tastan. Namaz kılmak tatlıdır. bu baldan. Namazı, Taadili-erkanına uygun olarak kılmak incedir bu kıldan.
HZ. ÖMER (R.ANH.)
"Misafir seven ev sahibinin kalbi, Nurludur bu tastan, Misafirlerle sohbet edip, onlara ikram etmek, tatlıdır bu Bal'dan, Misafirin kalbi, incedir bu kıl'dan.
HZ. OSMAN (R.ANH.)
"Kur'an okuyanın kalbi, Nurludur bu tastan, Alimlerle sohbet etmek, tatlıdır bu baldan, Kur'ana mana vermek, incedir bu kıl'dan..
HZ. ALİ KERREMELLAHU VECHEH.
"Gazaya giden Gazilerin kalbi Nurludur bu tastan, kafirlerle Cenk edip al kanlar içinde kalmak, tatlıdır bu bal'dan, Üzerine kul hakkı geçirmeden evine dönecek insan, incedir. bu kıl'dan.
HZ. FATİMETÜZ-ZEHRA (R.ANH.)
Erkeği ile hoş geçinmek, ona cefa etmemek, tatlıdır. bu bal'dan, erkeğin rızasını yerine getirmek incedir bu kıl'dan.
HZ. PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED ALEYHİSSELAMA HABER GÖNDERMİŞLER EFENDİMİZ GELMİŞ VE BUYURMUŞ:
"BENİM ÜMMETİMİN KALBİ, NURLUDUR BU TASTAN, BENİM ŞERİATİM TATLIDIR BU BAL'DAN, BENİM ŞERİATIM İNCEDİR BU KIL'DAN.
HZ. CEBRAİL ALEYHİSSELAM HAK TEALA'DAN VAHİY GETİRDİ.
"Benim habibim Nübüvvet Nuru, Nurludur bu tastan,Cennet kevseri tatlıdır bu bal'dan, Sırat köprüsü incedir bu kıl'dan buyurmuş.
Ondan sonra, Resullüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem el kaldırıp, Dua ettiler: "YARABBİ! Bu Bal Tefsirini okuyana, dinleyene, ikiyüz Peygamber sevabı isteriz Sen'den dediler. Cebrail'in önünde "AMİN" dediler, Hak Teala'dan Nida geldi:
"YA MUHAMMED! hER KİM BU "BAL TEFSİRİ'Nİ okursa, yahut okutursa, yazıp Ümmetine hediyye ederse İZZET VE CELALİM HAKKI için, ben o kimseye İKİYÜZYİRMİDÖRT BİN PEYGAMBER SEVABI VERİRİM". BUYURMUŞTUR. Bir kimse, kendisine adet edinse, bu tevsiri okursa ve okutmaya devam ederse, kattiyen dünya darlığı görmez: fakru zarurete düşmez, ölürken hüsnü aleme hasip olur, Ahirete iman ile gider ve gelecek kaza ve musibetlerden kendisini Cenabı Hak Teala muhafaza eder.
Cümlesinin Ruhları için lillahil Fatihate maassale vat.





Selamlaşmak

 
Selamlaşmak
Dinimiz, önemle üzerinde durduğu Müslümanlığın güzel nişanelerinden biri de selamdır. Aynı Zamanda Allah'ın isimlerinden olan Selam her türlü bela, afet ve kötü şeylerden uzak bulunma demektir.. Kur'an-ı Kerim'de "Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selam verin: yahut aynı ile karşılık verin" (Nisa suresi, 86) buyrulur. Birisi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam'a Ya Resülellah İslam'ın hangi ibatedi hayırlıdır? diye sordu Sevgili Peygamberimiz: Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığına selam vermendir. buyurdu (Buhari, İman,20) Sellam insanlar arasında sevgi, saygı, samimiyet ve kardeşlik duygularının yerleşip kuvvetlenmesine vesile olur. sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınızda birbirimizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslüm, İman 22) buyurmuştur. Selam: "esselamün aleyküm" yahut "selamün aleyküm" denilerek verilir. Selamı alan kimse de " ve aleyküm selam" ya da "aleyküm selam" diyerek karşılık verir. Verilen selama "ve aleyküm selam verahmetüllahi ve berekatühü" diye karşılık verilmesi daha faziletlidir. Eğer selamı veren "esselamü aleyküm ve rahmetullahi veberekatühü" şeklinde vermişse bu durumda selamı alanın da "ve aleykümmüs-selam ve rahmetullahi ve berekatühü" demesi uygun olur. Selam verilen kişi rahatsız edilmeden selam verilmelidir. Böylece hem selamı veren hem de alan için karşılıklı güven duygusu tesis edilmiş olur. Selamı: genç olan yaşlıya, binitli (binek) olan yayaya, arkadan gelen önden gidene, az olan da çok olana vemelidir





Ana Baba Hakkı

 
Ana ve Baba Hakkı Güzel Dinimiz, evladın anne ve babasına hizmet etmesini emretmiş ve bunu bir ibadet saymıştır. Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim de ("Allah'a ibadet ediniz!") buyurduktan sonra ("Anaya,babaya iyilik ediniz") diye emretmektedir. Ane ve babaya hizmet ederken (öf) bile demeyi yasaklamıştır. Ana ve Babasını razı eden kimse için, Cennette iki kapı açılır. Ana ve Babası razı olmayan kimse için de Cehennemde iki kapı açılır. Bir kimsenin Ana ve Babsı zalim olsalar dahi onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak yasaktır. Allahü Teala buyurdu ki. (" Ey Musa! Günahlar içinde bir günah vardır ki benim yanımda çok ağır ve büyüktür. O da Ana-baba evladını çağırdığı zaman emrine uymamasıdır. Allahü Tealanı rızası dinine bağlı olan ana ve babasının rızasında, Allahü Tealanın gazabı, dinine bağlı olan ana ve babanın gazabındadır.Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam bir Hadis-i Şeriflerinde buyurdu ki. (" Cennet, anaların ayağı altındadır") yani sana dinini imanını öğreten ananın babanın rızasındadır. Hak Teala hazretleri Hz. Musa aleyhisselama dedi ki, (" Ey Musa! Ana-Babasını razı eden, beni razı etmiş olur. Ana-babasına asi olan bana muti (iyi) olsa bile onu fenalar tarafına ilhak ederim"). Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam buyurdu ki: ("Ana-babaya iyilik etmek, nafile namaz, oruç ve hac faziletlerinden daha faziletlidir. Ana-babasına hizmet edenlerin ömrü bereketli ve uzun olur. Ana-babasına karşı gelip, onlara asi olan mel'undur").






Ramazan Oruçu

 
Ramazan Oruçu
İslamın beş şartından biri Kelime-i şahadet getirmek, Namaz kılmak, Zekat vermek, Hacca gitmek İslamın beş şartından dördüncüsü mübarek Ramazan ayında her gün Oruç tutmaktır. Oruç Hicretten on sekiz ay sonra, şaban ayının onuncu günü, Bedir Gazasından bir ay evvel farz oldu. Oruç, imsak vaktinden yani fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar yemek ve içmekten uzaklaşmak demektir. Bunun manası insanlara açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu öğretmektir. Tok, hiçbir zaman açın halini bilmez ve ona merhamet etmez. Oruç toklara aç insanların neler çektiğini öğretir. Oruç tutmak Müslümanlara vazife olduğu gibi diğer ilahi dinlerde de emredilmişdi. Kur'an-ı Kerim'de mealen " Ey iman edenler Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de Ramazan orucu farz kılındı. Umulur ki Allah'a karşı gelmekten sakınırsınız" ( Bakara süresi: 183. ayet) ve "Sizden kim Ramazan ayında bulunursa oruç tutsun" ( Bakara süresi 185. ayet) buyruldu. Bir hadis-i şerifte buyruldu ki" Bir kimse Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir vazife bilir ve orucun sevabını yanlız Allahü tealadan beklerse geçmiş günahları affolur. Şaban ayının son günü Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) hutbelerinde buyurdu ki" Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki bu ayda ki bir gece (Kadir gecesi), bin aydan daha faydalıdır. Allahü teala, bu ayda her gün oruç tutulmasının emretti. Bu ayda, geceleri teravih namazı kılmak da sünnettir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda bir farz yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay sabır ayıdır. Sabredenlerin gideceği yer, cennettir. Bu ay iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda müminlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. Hak teala, onu Cehennem ateşinden azad eder. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir." Resulullah Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde " Oruç tut Çünkü oruç misli olmayan bir ibadettir." Her şeyin bir zekatı ( temizlenmesi arıtılması) vardır Vucudun temizlenmesi de Oruç iledir. " Cennette ( Reyhan) denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü bu kabıdan ancak oruç tutanlar girecekler. Bu kapıdan oruç tutanlardan başkası giremez. Kıyamet günü " Oruç tutanlar nerede? denildiği zaman oruç tutanlar o kapıdan başkalarının girmemesi için ayaklanırlar. oruç tutanlar o kapıdan girer, kapı kapanır ve onlardan başka artık kimse giremez." Oruçlu için iki ferahlık vardır. Biri iftar zamanıdır. Biri de kıyamet günü Rabbının huzuruna çıkıp orucu sayesinde mükafata nail olduğu anıdır." Sahur yapınız: çünkü sahurda maddi, manevi bereket vardır." Bir yudum su ile dahi olsa sahur yapınız: zira Allah'ın rahmetleri sahura kalkanların üzerinedir







Mübarek Geceler

 
Mübarek Geceler
Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Bu gecelerin hepsinin önemi, Hadis-i Şeriflerle de bildirilmiştir. Allahü Teala kullarına çok acıdığı için bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. Kıymetli vakit öğle namazı vaktinden, o gecenin sonuna, yani imsak vaktine kadar olan zamandır. Mübarek geceleri ihya etmeli, yani kaza namazları kılmalı, Kur'an-ı Kerim okumalı, dua ve tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümanları sevindirmeli, bunların sevabını ölülere de göndermelidir. Mübarek gecelerde, tevbe ve istiğfar etmek, Allahü Tealaya iltica etmek, yalvarmak, günahlarını düşünmek, ayıplarını kusurlarını hatırlamak, kıyametteki azapları düşünüp korkmak, Cehennemin sonsuz acılarından titremek lazımdır. Af ve mağfiret için çok yalvarmalıdır. Mübarek geceler şunlardır.
1- Kadir Gecesi: Ramazan ayı içinde bir gecedir. İmam-ı Azam Ebu Hanife " rahmetullhi aleyh" hazretleri " 27. gecesi olması çok vaki olur". buyurdu.
2- Fıtr (Ramazan) Bayramı gecesi: Ramazanın son günü ile bayramın 1. günü arasındaki gecedir.
3- Arefe Gecesi: Arefe günü ile Kurban bayramının 1. günü arasındaki gecedir. Arefe, Zilhicce'nin 9. günüdür. Başka günlere Arefe denmez!
4- Kurban Bayramı geceleri: Kurban bayramının 1,2 ve 3. günlerinden sonraki gecelerdir. Bu 3 güne "Eyyam-ı nahr" denir.
5- Mevlid Gecesi: Rebi2ul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın doğduğu gecedir. KANDİL GECELERİ.
6- Berat Gecesi: Şaban ayının 15. gecesi. KANDİL GECELERİ.
7- Mirac Gecesi: Recep ayının 27. gecesidir. KANDİL GECELERİ.
8- Regaib Gecesi: Recep ayının ilk Cuma gecesidir. KANDİL GECELERİ.
9- Muharrem Gecesi: Muharrem ayının 1. gecesi Müslümanların kemeri yılbaşı gecesidir.
10- Aşure Gecesi: Muharrem ayının 10. gecesidir.
Bunlardan başka, fıtr Bayramının diğer geceleri, Zilhicce ve Muharrem aylarının ilk 10 geceleri haftanın her Cuma ve Pazertesi geceleri de mübarektir. Yukarıdaki 10 geceden beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci gecelere KANDİL GECELERİ denir





Mevlid Gecesi

 
Mevlid Gecesi
İslam dininin kıymet verdiği mübarek gecelerden biri. Mevlid, Arapca "Doğum zamanı" demektir. Kameri takvimdeki aylardan Rebiu'l-evvel ayının on birinci ve on ikinci günleri arasındaki geceye Mevlid gecesi denir. Çünkü bu gece, dünyadaki bütün insanlara en son Peygamber olarak gönderilen Alemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa'nın (Sallallahü aleyhi ve sellem) doğduğu gecedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam (sallallahü aleyhi ve sellem) nübüvvetten (Peygamber olduğunun bildirilmesinden) sonra, her yıl bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti kendi peygamberinin doğum gününü bayram yapardı. Bu gün de bütün, Müslümanların bayramı neş'e ve sevinç günü olmuştur. Dünyanın her yerindeki Müslümanlar, bu kutsal gecede, Kur'an-ı Kerim okuyarak, ibated ederek, mevlid okuyarak Alemlerin Rabbi Allahü Tealaya yalvarırlar. Birbirlerini ziyaret ederek hediyeleşirler. Bu gece, Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam Efendimiz doğduğu için sevinenler affolur. Bu gecede Resüllullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) doğum zamanı görülen halleri okumak, dinlemek, öğrenmek, dinen makbul ve müteber olur. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam bunları anlatırlardı. Eshab-ı Kiram da bir yerde toplanıp okurlar, bu halleri anlatırlardı. Peygamberimiz Hz. Muhammed'ın aleyhisselam doğum zamanı görülen harikalar, sayılamayacak kadar çoktur. " Esselamü aleyküm ya Resüllallah"
Hz. Muhammed aleyhisselam buyurdu ki: "Allahü teala bana peygamberlik ihsan etti ve beni size peygamber olarak gönderdi." Sonra da: "(Ey Habibim!) Onlara de ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize gelmiş, Allahü tealanın resülüyüm. O Allahü teala ki yerlerin ve göklerin sahibi ve idarecisidir. O'ndan başka ibadete müstehak yoktur. Her canlıyı öldüren ve dirilten O'dur." A'raf süresi 158. ayet-i kerimesini okudu.







Sancak-ı Şerif

 
Sancak-ı Şerif
Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanında kullanılan mukaddes Sancak. Topkapı Müzesinde Mukaddes Emanetler arasında muhafaza edilmektedir. Siyah softan yapılmıştır. İstanbul'a gelişi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Ukab adı verilen bu Sancak Mısır Kölemen Beylerinden Hayır Bey tarafından, Yavuz Sultan Selim Hana gönderilmiştir.Diğer rivayete göre ise Yavuz Sultan Selim Han Mısır'dan dönüşünde, beraberinde getirmiştir. Başka bir rivayete göre ise 1593 senesindeki Avusturya Seferine, Şam yeniçerileriyle birlikte gelmiştir. Seferden sonra gönderilen Sancak-ı Şerif 1595'te geltikten sonra bir daha geri gönderilmedi. Zamanla Sancak-ı Şerif eskiyince, Devlet-i Aliye'de aslına göre üç sancak işletilmiş ve Sancak-ı Şerif parçaları bunların üzerine konmuştur. Bunlardan biri Hırka-i Şerifle bereber sefere götürülür, ikincisi Hazine-i Amirede, üçüncüsü yine hazinede saklanırdı. Sanck-ı Şerif, padişahla veya onlar bizzat sefere katılmadıkları zaman Sadrazam ve Serdar-ı ekremle bereber 1596 yılında Eğri seferine götürülmüştü.Sultan Üçüncü Mehmet Han (1595-16039) Sancak-ı Şerifin yanında seyyid ve şeriflerden meydana gelen üç yüz kişilik bir evlad-ı Resülullah'ı bereber götürmüştü. Seferlerde açılan Sancak-ı Şerif bütün askerin maneviyatını yükseltir, Peygamber efendimizin Hz. Muhammed (s.a.v.) ruhaniyetinin muharebe meydanında hazır olduğuna inanılarak şevkle savaşılırdı. Sefere çıkılacağı zaman ( veya istanbul'daki bazı isyanlarda) Sancak-ı Şerifin yerinden alınıp teslimi bizzat padişah tarafından olurdu. Sancak-ı Şerifin alınması ve yerine konması esnasında müezzin ve hafızlar Fetih ve Yasin sürelerini okurlardı. Merasimlerde Şeyhülislamlar da bulunur. dua ederlerdi. Seferler haricinde devleti tehtit eden büyük isyanlarda padişah emriyle Sancak-ı Şerif açılırdı. Böylece asilere karşı halk Sancak-ı Şerif altında toplanmağa davet edilir bu suretle asilerin maneviyatları kırılırdı. 1651 ve 1687 isyanlarında Sultan Dördüncü Mehmet Han, 1730 Patrona Halil İsyanında Sultan Üçüncü Ahmet Han, 1826 Yeniçeri Ayaklanmasında İkinci Mahmut Han, Sancak-ı Şerif açarak halkı onun altında toplanmaya çağırmışlardı. Sancak-ı Şerif, Osmanlılar büyük kıymet vermişler açıldığında yediden yetmişe herkesin onun altında toplanarak cihada gitmesinin en büyük vazife olduğuna inanmışlardı





İslamiyet İlim Dinidir

 
İslamiyet İlim Dinidir.
İslamiyet, ilmin ta kendisidir. Kur'an-ı Kerimin bir çok yerinde ilim emir edilmekte ilim adamları övülmektedir. Mesala: Zümer süresi 9. ayetinde ( Bilen ile bilmeyenler hiçbir olurmu? Bilen elbette kıymetlidir?) buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam ilmi öven ve teşvik buyuran sözleri, o kadar çoktur ve meşhurdur ki, diğer dinde olanlar da bunları biliyor. Mesala " İhya-ül'ulüm" ve "Mevdu'at-ulüm" kitaplarında ilmin fazileti anlatılırken, ( İlmi Çinde de olsa, alınız) Hadis-i şerifi yazılıdır. Yani dünyanın en uzak yerinde ve kafirlerde d olsa, gidip ilim öğreniniz. Bir Dadis-i şerifte de ( Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz,çalınız) buyuruldu. Yani bir ayağı mezarda olan seksenlik ihtiyarın da çalışması lazımdır. Öğrenmesi ibadettir. Yine sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam Hadis-i şeriflerinde bildirdiği (Yarın ölecekmiş gibi ahirete ve hiç ölmiyecekmiş gibi dünya işlerine çalışınız) buyurdu. Bir Hadis-i şerifte (Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmiyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir) buyurdu. Yine bir Hdais-i şerifte (Şeytanın bir alimden korkması, cahil olan bin abidden korkmasından daha çoktur) buyurdu. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam (Nerede ilim varsa, orada Müslümanlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kafirlik vardır. buyurdu. İslamiyet burada da ilim öğrenmeyi emir etmektedir. Her Müslümanın önce din sonra mesleğine ait dünya bilgilerini öğrenmesi lazımdır. İlim hakkındaki Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü Teala bir kimseye iyilik etmek isterse onu dinde alim yapar ve ona doğru yolu ihsan eder).
(Ümmetimin alimleri, Beni İsrail'in Peygamberleri gibidir).
(Göklerde ve yerde olanlar, alim için istiğfar ederler).
(İman çıplaktır. Örtüsü takva, meyvesi ilim, süsü hayadır).
(Ey Ali! Ya alim ol, veya ilim talebesi ol! Yahut da dinleyici ol! Dördüncüsü olma, helak olursun!).

 

 
 
  Allah'a Şükür Bugün 6 ziyaretçi (6 klik) Müslüman burda idi!